×

Ermenistan’ın Dağlık Karabağ Saldırıları ve İşgalinin Hukuksuzluğu

Yayınlanma Tarihi: 07-02-2021      Yazar: Ali Alper Tüfekçi

Ermenistan’ın, son bir aylık süre zarfında gerçekleştirdiği kanlı operasyonlar, hali hazırda işgalci kimliğini kaybetmemiş olan bu ülkenin, ne denli büyük bir hukuksuzluk neticesinde bu eylemleri gerçekleştirdiğini göstermektedir.

Giriş

Ermenistan’ın, son bir aylık süre zarfında gerçekleştirdiği kanlı operasyonlar, hali hazırda işgalci kimliğini kaybetmemiş olan bu ülkenin, ne denli büyük bir hukuksuzluk neticesinde bu eylemleri gerçekleştirdiğini göstermektedir. bir devlet olarak varlığı bile hukuki anlamda tartışmalı olan Ermenistan’ın, pratikteki bu tutumu, daha önceki süre zarfında, çeşitli şekillerde tezahür etmiş olan hukukun baskınlığına nasıl güçlü bir şekilde ihtiyaç duyulduğunu da göstermektedir. Genel olarak uluslararası, hukuki niteliği bulunan kararların, bu sürece etkilerini incelemek ve Ermenistan’ın kendi hukuksuz durumunu nasıl perçinlediğini daha iyi anlamak gerekmektedir.

 

Uluslararası Hukuk Ermenistan’ı İşgalci Olarak Görüyor

Uluslararası hukuka uygun olduğu iddiasıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu, üç ayrı öneri ve teklif hazırlamıştır: 1997 Haziran tarihinde “paket çözüm” teklifi, 1997 Ekim tarihinde “aşamalı çözüm” ve nihayet 1998 Kasım tarihinde “ortak devlet” projeleri hazırlamıştır. Bu tekliflerden ilk ikisi Ermenistan tarafından, sonuncusu ise Azerbaycan tarafından reddedilmiştir. Ermenistan, Bakü’nün yönetimi altında olmayan, uluslararası güvenlik altında bulunan ve Ermenistan’a ulaşım koridoruyla bağlı bir Karabağ talep etmiştir. Azerbaycan ise Karabağ dışında işgal olunmuş yedi bölgenin Ermeniler tarafından boşaltılmasını ve bir milyona yakın Azeri mültecinin kendi topraklarına geri dönmesinin sağlanması istemiştir (İbadov, 2007, s. 122).

Bu tür bir teklif ile birlikte AGİT, daha ilk aşamadan, uluslararası hukukun ihlali konusunda, kendi başına bir karar vermiştir. Buna göre AGİT, zaten Azerbaycan’a ait olan ve Azeri toplumunun çoğunlukta yaşadığı bir bölgeyi işgal eden Ermenistan’ın işgalini haklı olarak sayarken, Dağlık Karabağ’ın yönetimi konusunda da Ermenistan’a paye vermek sureti ile bu ülkeyi, bölgenin meşru bir parçası saymıştır. Dağlık Karabağ konusunda, uluslararası hukukun ihlalinin söz konusu olduğu belki de ilk adım 1998 yılında son aşamasında gelen AGİT teklifleridir.

Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuk dahilinde, makul ve Azerbaycan’ın haklı gerekçelerinin göz önünde bulundurularak bir çözüm geliştirilmediği konusunda önemli hususlardan bir başkası da özellikle Sovyetler Birliği ve Rusya dönemlerinde, konuya dair son derece yüksek farkındalığı bulunan Moskova yönetiminin, sorunun insani açıdan, Azerbaycan’ın haklarının ihlal edilmesi ekseninde devam ettiğini görmezden gelmek sureti ile Hazar petrollerine dair Azerbaycan’ın gücünü zayıflatmaya yönelik olan girişimleridir. Bu şekilde, 1994 yılı itibari ile Birleşmiş Milletler’in tüm uyarılarını görmezden gelerek Ermenistan’ı Azerbaycan karşısında haklı göstermeye çalışarak Hazar petrollerine yakın bir müttefik edinme çabasındaki Ruslar, uluslararası hukukun, insan haklarına bağlı niteliğini de görmezden gelmeye devam etmişlerdir (Kazımlı, 2018, s. 110-111).

Azerbaycan’ın haklı ve hukuki dayanakları bulunan mücadelesinin, herhangi bir şekilde hukuki dayanağı bulunmayan Ermeni saldırılarına kurban edildiğinin belki de en önemli göstergesi, Moskova yönetiminin bu yanlı tutumudur. Buna göre Rusya, sadece petrol odaklı çıkarlarını gözetmek ve bu çıkarlarından Ermenistan’a pay vermek hasebi ile Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki işgalini, kendince, meşru olarak saymaktadır. Bu şekilde de Rusya kanadı için uluslararası hukuk, gözle görülür bir şekilde ortadan kaldırılmaktadır.

Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki operasyonları göz önünde bulundurulduğunda, eylemlerinin, uluslararası hukukun özellikle insani boyutuna indirilmiş birer darbe olduğunu kolayca söylemek mümkündür. 1998 yılında, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Tüzüğü’nde yer alan ve savaş suçları kapsamında değerlendirilen masum sivillerin öldürülmesi, halkın toplu yaşam alanlarına düzenlenen saldırılar ve hastanelerin vurulması gibi belli başlı eylemler birer insanlık suçu sayılmak sureti ile ağır bir cezai yargılamayı gerektirmesine ve Ermenistan, Dağlık Karabağ’da bu suçların tamamını en kötü biçimde işlemesine karşın, hukuk yaptırımların geciktiği gözlemlenmiştir (Ramazanov, 2016, s. 97-99).

Ermenistan’ın, uluslararası hukuku ihlal ettiği her eyleminin görmezden gelinmesi, zaman içerisinde Ermenistan’ın, bugün gerçekleştirdiği kanlı eylemlere giden yolu meşrulaştırmıştır. Cezai yaptırım mekanizmasının işlememesi neticesinde, kendisini adaletin üzerinde bir karar merci olan Ermenistan, Hocalı katliamında neler yaptıysa aynısını yapmaya devam etmektedir.

2007 yılında, AGİT bünyesinde yer alan Minsk Grubu’nun da Ermenistan aleyhinde bir adım attığı ve Rusya’nın da tutumunun değişime uğradığı gözlemlenmektedir. Minsk Grubu, Ermenistan’a uyarı olarak Dağlık Karabağ'ın çevresinde işgal edilmiş olan bölgeler boşalmasını; Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayan koridorun açılmasını; bütün göçmenlerin topraklarına dönmesine izin verilmesini, Dağlık Karabağ Ermenilerine gerekli güvence verilerek kendilerini idare etme hakları tanınmasını istemiştir (Sapmaz ve Sarı, 2012, s. 6). Söz konusu isteklerin hemen hepsi, Ermenistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak sürdürdüğü işgalini sona erdirmesi ile başlaması gereken bir süreci işaret etmektedir. Bu süreçte, Ermenistan’ın, Azerbaycan’ın haklarını geri vermek sureti ile ilk adımı atan taraf olması gerektiği ortaya konmaktadır ki hukukun üstünlüğünün gözetilmesi adına önem arz eden husus da budur.

Öte yandan, BM’nin sürece dair aldığı karar da son derece belirleyici ve Ermenistan’ı, uluslararası hukukun yoluna getirecek türdendir. Mart 2008’de, Genel Kurulu’da alınan kararla BM, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü kabul ettiğini; Ermeni silahlı güçlerinin “işgal ettikleri” topraklardan çekilmelerini; yerinden edilen nüfusun geri dönme hakkının tanınmasını istemiştir (Şıhaliyev ve Yılmaz, 2015, s. 34). Bu görüntüde BM, Ermenistan’ın net bir işgalci devlet olduğunu, kendi hukuki yapısı içerisinde de kabul etmiş olmaktadır.

Nihai noktada ise adalet, hukukun nitelikleri ile birlikte tecelli etmeye mecburdur ve bu durum, Dağlık Karabağ meselesi için de geçerlidir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 16 Haziran 2015 tarihinde aldığı karar son derece önemlidir. Nitekim Dağlık Karabağ’ın bağımsız olmadığının ifade edildiği bu kararla, Dağlık Karabağ’ın ileride başka ülkeler tarafından bağımsızlığının tanınması olasılığı ortadan kalkmıştır.

Yine benzer şekilde 2016 yılında, Dağlık Karabağ’da yapılan parlamento ve yerel seçimlerin birçok ülke tarafından tanınmamış olması da bağımsızlık savının aleyhine bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Son olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi Siyasi İşler Komitesinin Karabağ’ın bağımsız olmadığına işaret etmiş ve bu bölgedeki Azerilerin zorla yerlerinden atılmasını etnik temizliğe benzeten bir karar tasarısı kabul etmiştir. Bu tasarının, beklendiği gibi, Asamble Genel Kurul’unda kabul edilmesi, Ermenistan’ın Karabağ politikası için adeta bir dönüm noktası olacaktır (Bozkuş, 2016, s. 17).

Görüldüğü üzere Ermenistan, işgalci bir devlet olarak uluslararası anlamdaki birçok platformda, üstü kapalı olarak da değil, alenen bir işgalci devlet olarak değerlendirilmiştir. Bu tür bir değerlendirme, Ermenistan’ın Azerbaycan’daki işgalinin gayrimeşru olduğunu tasdiklerden, Bakü yönetiminin direnişinin ne denli haklı olduğunu da göstermektedir.

 

Sonuç

Ermenistan’ın, kanlı eylemleri neticesinde elde etmeye çalıştığı şey her ne ise artık mevcut süre zarfı sonrasında bunu elde etmesi hiçbir şekilde mümkün gözükmemektedir. Uzun yıllardır Ermenilerin katliamlarına karşı sessiz kalan uluslararası kamuoyunun da artık Erivan yönetimine kuşku ile bakması neticesinde, Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgalinin sonunun geldiğini söylemek mümkündür. Bu durumun ortaya çıkışında, Ermenistan’ın askeri operasyonlarının etkisinden ziyade, söz konusu operasyonlar neticesinde ortaya çıkan kanlı tablonun, uluslararası hukukun gereklerinin göz ardı edilmesi neticesinde ortaya çıkmış olmasının önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bir başka deyişle Ermenistan, artık Dağlık Karabağ’daki mevcudiyetinin ne denli hukuk dışı olduğunu kendi çabası ile ispat etmiş bulunmaktadır. Hukuki bir söylem ile dile getirmek gerekirse suçlu cürmünü işlemiş, kendisini ihbar etmiş ve suçlarının tamamını da itiraf ederek artık cezasının hükmünü beklemeye başlamıştır.

 

KAYNAKÇA

Bozkuş, Y. D. (2016). Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Dağlık Karabağ Sorunu, Türkiye Yazarlar Birliği, 6, 137-158.

İbadov, A. (2007). Azerbaycan Dış Politikasında Dağlık Karabağ Sorunu ve Ermeni Sorunu: Çözümler, Öneriler. Doktora Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kazımlı, E. (2018). Azerbaycan’ın Jeopolitik Konumu ve Karabağ Sorunu. Black Sea-Caucasus Region: Risks and Opportunities, https://tasam.org/Files/Icerik/File/Pages_from_karadenizkafkaskong_pdf_9d8f1acf-2ae7-4c72-bea0-33b8b232aacc.pdf (01.10.2020).

Ramazanov, G. (2016). Dağlık Karabağ Sorunu Açısından İnsan Haklarının Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Sapmaz, A. ve Sarı, G. (2012). Dağlık Karabağ Sorununda Azerbaycan Tarafından Kuvvet Kullanım Olasılığının Analizi. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 8(15), 1-31.

Şıhaliyev, E. ve Yılmaz, R. (2015). Ermenistan-Azerbaycan Çatışması: Çözüm Yolundaki Temel Sorunlar ve Gelecek Senaryoları. Bilge Strateji, 7(13), 31-54.

Son Yazılar